Animasyonun Kadınları

Evren Yiğit

Yapımcı, Ortak, İçerik Üreticisi

05.04.2021

1978’de İstanbul’da doğdum. Çocukluğum 80’lerde geçti. İstek Özel Kemal Atatürk Lisesi’nden sonra Boğaziçi Üniversitesi Batı Dilleri ve Edebiyatları bölümünden mezun oldum. Sonra Boğaziçi Üniversitesi Uluslararası Ticaret bölümünde tezsiz bir lisansüstü programı bitirdim. Bilgi Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat bölümünde yüksek lisansımı tamamladım. Ondan sonra da Hollanda Yüksek Öğretim Ensititüsü’nün özel bir lisansüstü programıyla Erken Çocukluk Gelişimi alanında bir diploma aldım. Burada bitirme projem “Çocuk Medyası’nda Kaliteli İçerik Oluşturulması- Çocuk Medyası’nda Yeni Eğilimler” üzerineydi. Eğitim aslında benim için bitmeyen bir süreç, her yıl çeşitli konularda dünyadaki farklı eğitim kurumlarından kendimi ve yaptığım şeyleri geliştirmek için sertifika ve kurslar alıyorum. Şu anda çalıştığım alan daha çok çocuk medyasında kaliteli içerik oluşturulması, animasyona olan ilgim de bu şekilde başladı. İlk olarak çocuk kitaplarım ile bu alana giriş yaptım diyebilirim. Sonrasında TRT Çocuk’un kurulduğu yıllarda hem kanalın iç yapımlarıyla hem de kanalla çalışan pek çok yapımcı firma ile çalıştım. Çok sayıda program formatı tasarladım, içerik oluşturdum, senaryo yazdım, senaryo ekipleri yönettim, danışmanlık yaptım. Bu programların önemli bir kısmı da animasyon yapımlardı.

Animasyona ilginiz ne şekilde başladı? Sizin için ne ifade ediyor ve bu mecrayı neden seçtiniz? Etkilendiğiniz, size hocalık yapan isimler oldu mu?

Animasyona ilgim çocukken başladı, hepimiz gibi. Hatta, annem hala anlatır, “Nils ve Uçan Kaz” seyredeceğim diye Anadolu Liseleri için düzenlenen kursa gitmemeyi seçmişim, o da tamam demiş. İyi ki de öyle yapmışım!  Aslında sadece animasyon değil hikâyeye ve hikâye anlatıcılığına ilgim çok küçüklüğümden beri var. Her ne kadar basılmadıysa da ilk romanımı 8 yaşında yazdım, hep okudum, hep izledim, hep yazdım. Animasyon benim için hikâye anlatmanın yöntemlerinden biri, çok da güzel bir yöntem. Ben hikayeler anlatmayı seçtim. Bunu kimi zaman kitaplarla, kimi zaman filmle, müzikallerle, tiyatro oyunlarıyla, kimi zaman da animasyon yapımlarla anlatıyorum. Hikâye anlatmak insan olmanın bir parçası, resimlerle, sözcüklerle duyguları karşı tarafa geçirebilmek, insanları düşündürmek ve etkilemek, insan olma deneyiminin en güzel yönlerinden biri bence. O kadar çok isim var ki, beni etkileyen. Ama animasyon özelinde düşünürsek hayatımda Walt Disney’in ve Hayao Miyazaki’nin yerleri apayrı.

Animasyon yapımında üstlendiğiniz görev nedir? Senarist, yönetmen, yapımcı, animatör, karakter tasarımcısı, …?

Bu soruya eskiden daha çok içerik / program formatı oluşturmak, senaryo yazmak ve senaryo ekipleri yönetmek diye cevap verirdim. Ama 5 yıl önce Mako İçerik ve Animasyon’u ortağım Irmak Atabek’le kurduktan sonra artık yapımcı sıfatı ile de bu alanda bulunduğum ve dünyadaki müşterilerimiz ve dünya çocukları için animasyon projeleri ürettiğimiz için aslında her alanda bulunmak durumundayım. Her alanın kendine göre ihtiyaçlarını anlamak ve onları yönetmek işimin bir parçası.

Ne tip hikayeler anlatmayı seviyorsunuz, filmlerinizde temel bir tema ya da dert var mı? Bir filmi yapmaya, oluşumuna katkı sağlamaya sizi motive eden nedir?

Ben insanlara umut veren, insanları güçlendiren hikayeler anlatmayı seviyorum. Çocuklar için yazıyorsam benim için bazı kaliteli içerik ölçütleri ve “çocuğun öncelikli yüksek yararı”, olumlu psikoloji yöntemleri çok önemli. Aslında bu sorunun cevabı oldukça uzun, Boğaziçi Üniversitesi Mezunlar Derneği’nde 5 yıldır çocuklar için yazmak isteyen yetişkinlere yönelik, “Çocuklar İçin Yazmak” diye iki ayrı kurdan oluşan bir kurs veriyorum. Orada da söylediğim gibi, bir hikâye anlatmak istiyorsanız öncelikli olarak dünyaya ne demek istediğinizi, kendi “sesinizi” bulmak durumundasınız. Benim sesim sanırım güzel bir insanlık şarkısı söylemek istiyor, insanların doğa ile dost olduğu, birbirleriyle geçinebildiği, herkesin potansiyelini gerçekleştirebildiği, mutluluğun bir durumdan daha çok bir bakış açısı olduğunu anlatan bir şarkı.

Kullandığınız özel bir teknik ya da stil var mı? Varsa nasıl oluştu, gelişti? Sizi en iyi ifade eden filminiz, çalışmanız?

Var, küçük çocuklar için drama özelliklerini üzerine çok çalıştım ve onların hoşlandıkları, sevdikleri ve de yararlanabildikleri içerikleri oluşturmak konusunda bir teknik geliştirdim. Ama, biliyor musunuz bunların hiçbiri “içinizdeki çocukla” olan ilişkiniz iyi değilse işe yaramaz. Önce, ona iyi bakmak lazım. Beni en iyi ifade eden çalışmam genelde en son yaptığım oluyor, nedeni gelişime sürekli inanmam. Bu durumda, bu şu anda, şirketimiz Mako ile Baraem okul öncesi kanalı için İngilizce olarak yaptığımız benim yazdığım projemiz Fafa ve Arkadaşları (Fafa and Friends) diyebiliriz.

Filmlerinizde size en önemli unsur nedir? Senaryo, müzik, karakter tasarımı seslendirme, görsel dünya, …?

Her şey bir bütün. Bir elin parmakları gibi. Parmaklardan biri diğerinden daha az ya da çok kavrayamaz bir projeyi. Onun için iyi bir işte, bunların hepsi “iyi” olmak zorunda.

Filmlerinizde ekip arkadaşlarınız kimlerden oluşuyor?  Belirli isimlerle mi çalışıyorsunuz? Ekip arkadaşı seçimlerinizi neler etkiliyor?

En baştaki ekip arkadaşım, Irmak Atabek. Gözüne çok güvendiğim bir yaratıcı yapımcı Irmak, ortağım olmasının yanı sıra. Bizimkisi önce arkadaşlık sonra ortaklığa dönüşen bir yapı. İkimiz de çok çalışkan (bazen fazla:)), detaycı ve kendini geliştirmeyi seven ve önemseyen insanlarız, bu da işlerimize tabii ki yansıyor. Bunun dışında, çok sayıda kişi ile yolum kesişti bu yolculukta. Tek tek isim saymak çok zor, hepsi çok kıymetli, çok değerli. Mesela, son yaptığımız iş olan Fafa ve Arkadaşları projesi için Gökhan Aşık ve Çağrı Bayraklı yönetmenimizdi. Siyah Martı Animasyon stüdyosu ana alt yüklenicimizdi, oradaki ekip ve Nurullah Yenihan harika bir iş çıkardılar. Müzikte, beraber çalıştığım sevgili arkadaşlarım (Emir aynı zamanda lise çağımdaki müzik grubumun piyanisti) şu anda Amerika’da dünya çapında bir müzisyen olmuş olan Emir Işılay ve Ece Müniroğlu var. Benim için mesela müzik çok önemli. Şarkıların sözlerini yazarken melodilerle düşünmeye başlarım ve onları Emir’e ve Ece’ye anlattığımda çıkan sonuca, onların dönüştürdüğü, sihirli elleriyle dokunduğu hallerine dinlediğim zaman inanamam. Yıllar içinde çok kıymetli başka insanlar oldu tabii ki animasyon hayatımda. Yani, Vincent Bouvard mı desem, Özgün Zümrüt mü desem, Tuncer Şentürk mi desem, Rodrigo Lopez Vasquez mi desem, hangi birini saysam ki. Çok sayıda ekiple çalışmanın güzel tarafı çok insan biriktirmek. Hepsine teşekkürler!

Kimler ya da neler size ilham veriyor? Favori, en sevdiğiniz animasyon filmler?

Bana her şey ilham verebilir, müzik dinlerim, gözümde bir şey canlanır, bir şiir okurum, gözümde bir şey canlanır. Ben hep şöyle kulakları dik bir hayvan gibi etrafıma bakıp bir çocuk merakıyla yaşamaya çalışırım. Çok var ama senaryo açısından “Tersyüz” benim açımdan çok özel bir yere sahip. Ve tabii, Miyazaki, “Ruhların Kaçısı”.

Kadın olmanızın animasyon alanında size eksi ve artıları oldu mu? Olduysa neler?

Öyle bir ailede büyüdüm ki, kadın olmaktan çok insan olmayı bildim ve öğrendim hep. Ama tabii mutlaka bir ayrım yapacaksak, kadın duyarlılığını, dişiliğin yaratıcı ve büyütücü yönünü önemserim. İki yıl önce bir Kidscreen fuarında Amerikalı bir adamla toplantı yapıyorduk, iki kadın ortak olduğumuzu duyunca şaşırmıştı. Biz de niye şaşırdığına şaşırmıştık. İnsanlığın yarısıyız sonuçta 🙂 Bu arada bir de anne oldum. Bunun yazdıklarımı nasıl etkilediğini görmek ise benim için inanılmaz bir deneyim. Dönüştürücü.

Animasyon için gerekli gördüğünüz altyapı sinema mı, grafik tasarım mı? Ya da ne? Sizce animasyon eğitiminin olmazsa olmazları neler?

İçeriği okumayı ve anlamlandırmayı bilmek. Görsel düşünebilmek. Görsel bir estetik duygusu geliştirebilmek. Hikâyeyi görselleştirirken, hangi şeklin karşı tarafa, izleyicilere hangi duyguyu ilettiğini görebilmek. İşin teknik kısmı tabii ki apayrı ama her şeyden önce gözlem yapmayı öğrenmelisiniz. Beden oyunculuğunu çizen ve yazan insanlar olarak.

Türkiye’de animasyon sektörü var mı? Sektör ya da ortamın geçmişi ve bugününü nasıl değerlendiriyorsunuz? Farklar ya da ilerleme oldu mu?

Tabii ki var. Daha çocuk bir sektör ama hepimizin emekleriyle büyüyor. Her şey tabii TRT Çocuk’la farklı bir ivme kazandı Türkiye’de. O dönemde kanal koordinatörü olan Can Soysal çok önemli bir vizyonla yerli malı yapımlara öncelik tanıdı. Şimdi de sektörümüz yavaş da olsa dünyaya açılıyor. Biz arkasına rüzgârı almaya çalışan ve yeni yerlere gitmeye çalışan denizcileriz. Hayalimiz, tabii ki dizi sektörümüzün elde ettiği başarıyı animasyon sektörümüze de yaşatmak. Haydi Vira! 🙂

Türkiye ve dünyada animasyon geleceğinde neler bekliyorsunuz?

Covid’le birlikte evde ailece bir şeyler izleme alışkanlıklarında büyük değişimler oldu. Şimdi, kanallar bizden “family coviewing” “ailece izlenecek” projeler istemeye başladılar. Animasyon kendi içinde dönüşerek var olmayı sürdürecek, her yeni gelen medyum kendi ihtiyaçları ile gelecek. Ama tabii dünyada şu anda önemsenen bazı temaları gittikçe daha çok göreceğiz. Ne bunlar derseniz, “sürdürebilirlik”, “diversity – çeşitlilik”, “cinsiyet temsilleri, cinsiyet denkliği / eşitliği”, “dünya kaynaklarının korunması”, “interaktivite – karşılıklı etkileşim” ve “aktivizm – neden olmasıncılık” derim.

www.makoswebsite.com 

www.evrenyigit.com

Bu site, reCAPTCHA ile korunur; Google Gizlilik Politikası ve Hizmet Koşulları geçerlidir.

Animasyonun Kadınları
İstanbul, TR