Animasyonun Kadınları

Hatiye Garip

Çizer

28.08.2018

1992 yılında, İstanbul’da doğdum. İstanbul Bilgi Üniversitesi Görsel İletişim Tasarımı bölümünden mezun oldum. İllüstrasyon lisans eğitimi öncesinde de hayatımın ayrılmaz bir parçasıydı. Mezun olduktan sonra illüstrat.r olarak çalışmaya başladım. Çizgi roman ve karikatür okuyucusuydum, üretimine ise ancak son yıllarda cesaret edebildim. Benim için illüstrasyon ana diliyken; çizgi roman sonradan öğrendiğim, önceki dildeki bilgilerimi kullanabildiğim, kendine ait kuralları olan yeni bir dil. Bu yeni dilde tasarım eğitiminde edindiğim grid sistemi, tipografi gibi elemanları kullanabiliyor olmak da cabası.

Çizgi roman/illüstrasyon ilginiz ne şekilde başladı? Sizin için ne ifade ediyor ve bu mecrayı neden seçtiniz? Etkilendiğiniz, size hocalık yapan isimler oldu mu?

Çizgi roman ile ilkokul öncesinde, annemin Hürriyet Çocuk Dergisi koleksiyonunu inceleyerek geçirdiğim zamanlarda tanıştım. Adile Naşit’in yazılarının da yer aldığı dergide, Tarao ve Figen’cik en çok sevdiğim çizgi romanlardı. İllüstrasyona olan ilgim, yine aynı dönemlerde okuma-yazma bilmediğim için resimlerine bakıp hikayeler uydurduğum resimli çocuk kitaplarına dayanıyor. Çizmeye babaannemin teşvikleri sonucunda başladım. Çizdiklerimi hiç beğenmeyen, daha iyisini yapana kadar pes etmememi öğütleyen “cadı” bir hoca olarak kendisini söyleyebilirim. İllüstrasyonu, çizgi romanı ve animasyonu kendimi ifade etmek için sığındığım ayrılmaz üçlü olarak tanıtabilirim. Çizgi roman; illüstrasyon ve animasyon arasında yerinde durmakta zorlanan, poz verirken kollarını iki arkadaşına dolayıp zıplayan bir karaktere benziyor.

Ne tip hikayeler anlatmayı seviyorsunuz, çalışmalarınızda temel bir tema ya da dert var mı?

Sessiz hikaye olarak adlandırabileceğim, sadece görsellerden oluşan hikayeleri seviyorum. Ardındaki anlatıyı oluşturma sürecinde, görünenden çok daha fazlası oluyor. Çözümlemeyi, sözcükleri ve olayları elekten geçirip görsellere dönüştürmeyi her seferinde yeni bir maceraya başlamak olarak değerlendiriyorum. Önceki yıllarda dikkat etmediğim ama son dönemde tez araştırmam sayesinde irdelediğim temsil edilmeyen karakterlere yer vermeye çalışıyorum. Saçlarını boyamayı reddeden bir orta yaşlı, zayıf ve fit görünme derdi olmayan biri, kemoterapi gören bir çocuk, cüce bir doktor, işaret dili ile iletişim kuran karakterler veya trans bir kadın, sıradan “süper” kahramanlar olarak sahnemde yerini alabilir.

Kullandığınız özel bir teknik ya da stil var mı? Varsa nasıl oluştu, gelişti? Sizi en iyi ifade eden filminiz, çalışmanız?

Hem dijital teknik hem de kağıt ve bolca renkli kalem ile çalışmayı seviyorum. Son yıllarda ise iPad’de çizmeye başladım. Her yere daha kolay taşınabiliyor olması, çizmek için özel bir Alana ihtiyaç duymama, hızlıca kopyalayıp alternatif versiyonları deneme, kusursuz çizgileri aramama gibi kolaylıkları sayesinde oyun alanı olarak g.rdüğüm dijital kanvasımda daha rahat uçup çizerek bugünkü stilimi oluşturdum. Kendimi ifade etmek için oluşturduğum ve hala devam eden bir illüstrasyon serim var. Günlüğe de benzer olan bu seride kendimi o günkü hislerime, planlarıma, yaptıklarıma yer vererek çiziyorum. Çizimlerime her zaman birkaç kuş da eşlik ediyor ve özgürce bir sonraki çalışmaya uçuyor.

Çalışmalarınızda sizce en önemli unsur nedir? Hikaye, karakter, tasarımı, görsel dünya, mesaj…?

Önem sırasına koyma ihtiyacını genellikle hissetmiyorum. Mesaj kaygısını ön planda tutmayı, didaktik çalışmalar üretmeyi tercih etmiyorum. Karakterlerimin çoğunu zamandan ve mekandan bağımsız olarak çizdiğim için önemli unsurların başlarında onların bulunduğunu söyleyebilirim.

Kimler ya da neler size ilham veriyor? Favori, en sevdiğiniz çizerler, kitaplar, karakterler?

Luke Pearson’ın Hildafolk isimli serisini çok seviyorum. Eylül ayında çizgi dizi olarak yayımlanacağı için heyecanlıyım. Skottie Young’ın çizdiği Oz Büyücüsü kitabını da sık sık karıştırıyorum. Akademisyen-çizer olarak nasıl ders planı hazırlanabileceğini, kalıplara sığmamak gerektiğini gösteren ilham verici bir diğer isim ise Lynda Barry. Conrad Roset ve Nomada Studio işbirliği ile Aralık ayında çıkacak olan Gris Game’in animasyonlarını izlemeyi de seviyorum. Genelde maceraperest kadın karakterlere yer veren hikayeleri ve çizerlerini beğeniyorum. Değişkenlik gösterebilecek listemin başında ise her zaman Pippi Uzunçorap var.

Kadın olmanızın çalışmalarınızda size eksi ve artıları oldu mu? Olduysa neler?

Bugüne kadar Türkiye’de ve diğer ülkelerde birlikte çalıştığım editörleri ve sanat yönetmenlerini düşündüğümde, çoğunluğunu kadınlar oluşturuyor. Erkeklerle de daha fazla işbirliği yapabilmeyi istiyorum. Öte yandan cinsiyeti ikiye ayırıp değerlendirmenin anlamsızlığını sorgulamadan edemiyorum.

Çizgi roman, karikatür ya da illüstrasyon için gerekli gördüğünüz altyapı nedir, olmazsa olmazları neler?

Zorunluluklardan çok hoşlanmayan biriyim. Bu yüzden istekli ve kararlı olan herkesin kendi gelişim dinamikleri içerisinde üretebileceğini düşünüyorum. Gözlemleyerek üretmeye çalışmak, bolca pratik yapıp kaslı bir kaleme sahip olmak mutlaka yararlıdır. Kendine ait bir dünya yaratabilmek; çizgilerin, hikayelerin veya karakterlerin üreticisiyle bağ kurması, bir çeşit destekleyici gölgeye d.nüşmesi sanırım her çizerin ulaşmak isteyeceği bir basamaktır.

Türkiye’de çizgi roman ve illüstrasyon dünyasını nasıl değerlendirirsiniz? Geçmişi, bugünü?

İllüstrasyon ve çizgi romana olan ilginin arttığı söylenebilir. Ancak bu ilginin üreticisinin haklarını koruma, destekleme konularında -ideal dünya olmasa da- yurt dışı standartlarının çok gerisinde kaldığını belirtmek gerekiyor. Bu durum, pek çok çizerin üretim isteğini olumsuz etkiliyor. Öte yandan Görsel İletişim Tasarımı, İletişim Tasarımı b.lümlerinde illüstrasyon dersleri sınırlı sayıda ve pek çok üniversitede öğrencilerin kendilerine ait bir görsel dünya yaratmasına teşvik etmek yerine, fotoğraf üzerinden çizmekten ibaret olarak öğretiliyor.

https://hatiyegarip.com/

Bu site, reCAPTCHA ile korunur; Google Gizlilik Politikası ve Hizmet Koşulları geçerlidir.

Animasyonun Kadınları
İstanbul, TR