Animasyonun Kadınları

Arzu Yurtseven

Senarist

27.12.2019

1980 Ankara doğumluyum. Halkla ilişkiler bölümünden mezunum. Her zaman yazan bir yanım olduğu için senarist olmak istedim. Animasyon yazmadan önce ben de her senarist gibi ulusal kanallara yetişkin işleri yazıyordum. Son 11 yıldır animasyonla ve çocuk-aile projeleriyle ilgileniyorum.

 

Animasyona ilginiz ne şekilde başladı? Sizin için ne ifade ediyor ve bu mecrayı neden seçtiniz? Etkilendiğiniz, size hocalık yapan isimler oldu mu?

Açıkçası TRT Çocuk kurulmadan önce başlamıştı. Henüz çocuklar için bu kadar işlevsel bir kanal yokken, ben ilk liveaction projemi yazmıştım. Kanal kurulur kurulmaz da görüşmeye gittim, o günden beri hep birlikte güzel işler yaptık.

 

Animasyon benim için, özellikle çocuklara üretirken, çok büyük bir anlam ifade ediyor. Bu her şeyden önce büyük bir sorumluluk demek. Ondan sonra eğlence ve bol bol hayal gücü demek… Bu alanı seçecek genç arkadaşlarımızın da ilk önce bu sorumluluğu hissetmelerini daha sonra eğlenmeye başlamalarını dilerim.

 

Tomm Moore bakış açımı değiştirdi diyebilirim. Harika bir hikâye anlatma biçimi ve çok çok iyi bir tarzı var. Son dönemlerde Claude Barras’ı da oldukça beğeniyorum. Pete Docter diyebilirim ve tabi ki Miyazaki ve Marjane Satrapi…

 

Animasyon yapımında üstlendiğiniz görev nedir?

Senaristim.

 

Ne tip hikayeler anlatmayı seviyorsunuz, filmlerinizde temel bir tema ya da dert var mı? Bir filmi yapmaya, oluşumuna katkı sağlamaya sizi motive eden nedir?

İçinde her zaman bir derdi olan hikayeler anlatmayı seviyorum. Örneğin iki sene önce Avrupa Birliği projesi olan “Su Elçileri” projemizi gerçekleştirdik. Bir şeyler yapılmazsa Dünya’nın gidişatı, küresel ısınma dolayısıyla pek iyi görünmüyor. Su Elçileri başta su meselesini, çevre ve doğa konularını her şeyiyle ele alan bir projedir. Benim de gurur duyduğum işlerimden biri oldu. Bu kadar somut bir mesele seçmediysem, en büyük motivasyonum doğruluk ve iyilik kavramları üzerine gitmek oluyor.

 

Kullandığınız özel bir teknik ya da stil var mı? Varsa nasıl oluştu, gelişti? Sizi en iyi ifade eden filminiz, çalışmanız?

Zamanla her yazarın özel bir stili, bir hikaye anlatma tekniği oluyor elbette ama bir çok değer gözetmek zorunda olduğunuz için, çocuk işleri aslında sizi sınırlar. Çocuk psikolojisini, pedagojik ve kültürel değerleri düşünmek durumundasınız. Bunun yanında animasyon tekniklerinin de bir sınırı var, animatörleri de düşünmelisiniz. Tüm bunlar çerçevesinde, bir meseleyi çok yanlı işlemeyi severim. Ayrıca her zaman güldürmeyi de çok sevmişimdir, mesele ne olursa olsun komediyi mutlaka kullanırım.

 

Beni en iyi ifade eden senaryom henüz yayınlanmadı ama yayınlananlar arasında sanırım Köstebekgiller. Köstebeklerim ve ben iyiliğin önünde sonunda kazanacağına inanıyoruz.

 

Filmlerinizde size en önemli unsur nedir? Senaryo, müzik, karakter tasarımı seslendirme, görsel dünya, …?

Aslında bunları ayırmak çok zor, çünkü bu öyle bir iş ki, hepsi tam olursa bir harmoni oluşturuyor. Bu harmoniyi yakalayabilmek için uzun süren ön çalışmalar yaparız. Hadi başlayalım dediğimiz andan itibaren, bizim o işi izlememiz en iyi ihtimalle en az 1-1,5 yıl… Ama olmazsa olmaz bir şey seçeceksem tabi ki senaryo derim. Neticede izleyicimiz çocuk bile olsa ilk önce hikâyeyi takip eder.

 

Filmlerinizde ekip arkadaşlarınız kimlerden oluşuyor? Belirli isimlerle mi çalışıyorsunuz? Ekip arkadaşı seçimlerinizi neler etkiliyor?

Tamamen animasyon bir proje üzerinde çalışıyorsak, en yakın ekip arkadaşım tasarımcı ve yönetmen olur. Sonra bu sırayı müzisyen, dublaj yönetmeni ve animatörler takip eder.

 

Birçok isimle çalıştım. Özellikle bizimki gibi uzun süreli işlerde, zamanla en iyi anlaştığınız isimlerle devam ediyorsunuz. Hatta yapımcı seçerken bile… Fakat yeni insanlarla çalışmaya da her zaman açığım. Yeni bir bakış açısı, yeni bir kafa, size çok şey katabilir. Böyle bir durum söz konusuysa ilk dikkat ettiğim şeyler, “yazdığım dünyayı anlayabilmiş mi, yaklaşabilmiş mi veya biraz daha büyütebilmiş mi”dir. Sanırım aynı dili konuşmak benim için en etkili unsur.

Kimler ya da neler size ilham veriyor? Favori, en sevdiğiniz animasyon filmler?

Bir işe başlarken mutlaka belgesel izlerim. Nedense uzay ve doğa belgeselleri bana çok ilham verir. Farklı bir şeyler yapmak istiyorsam doğanın derinliklerine ve gökyüzüne bakmayı seviyorum.

 

Favorilerim çok, çok şükür ki çok 🙂 Bu üretim var demek. Kabakçığın Hayatı beni çok etkilemişti. Coraline, Küçük Deniz Kızı Ponyo, futbol sevdiğim için Metegol, Kırmızı Kaplumbağa, Kubo, 6Big Hero, Book of Life ve Ratatouille. Tabi yerli yapımlardan da sevdiklerim var; Maysa ve Bulut’un çizgilerini çok severim. Kötü Kedi Şerafettin standartlarımıza göre üst düzey bir işti, animasyonlarına hayran kalmıştım diyebilirim. Rafadan Tayfa’nın başarısını yürekten alkışlıyorum ve bu başarılardan daha çok olması gerektiğini düşünüyorum. Kral Şakir de beğendiğim yerli yapımlardan biridir.

 

Kadın olmanızın animasyon alanında size eksi ve artıları oldu mu?

Kadın olmak zor evet ama ben bir sıkıntı çekmedim açıkçası. Bazı alanlarda bu ayrımı ciddi yaşayan arkadaşlarımız var. Ben bunu kendimize inanarak, güvenerek ve birbirimize destek olarak aşacağımıza inanıyorum. Özellikle kadınların anlatacak daha çok hikayesi var ve bizim elimizde de sinema gibi bir imkân var. Mesela Pervane bunu başarmış en iyi örneklerden biridir. 

 

Animasyon için gerekli gördüğünüz altyapı sinema mı, grafik tasarım mı? Ya da ne? Sizce animasyon eğitiminin olmazsa olmazları neler?

Sanırım tasarım diyeceğim. Tasarım olmadan onu bir filme dönüştürme imkânımız yok.

 

Normal filmlerden animasyon filmleri ayıran fark, her şeyin (teknik anlamda) yönetmen ve animatörün elinde olmasıdır. Normal filmlerde bir oyuncunuz vardır ve o yazdığınız karaktere başka bir boyut katar. Ama animasyonda her şey sizdedir. Bu yüzden teknik animasyon bilgisinden daha fazla şeye ihtiyacınız var. Örneğin bir animatörün biraz da olsa oyunculuk hakkında fikri olması gerekir diye düşünüyorum. Sadece animatörün değil, animasyonun içinde olan insanların, sanatsal bazı alanlar dışında, temel düzeyde sosyal bilimleri öğrenmelerinin faydalı olacağını düşünüyorum. Ne kadar çok perspektif, o kadar çok çeşitlilik ve renk demektir. Animasyon kısaca, görünen çizgilerden kesinlikle daha fazladır. Başarısı da kendimize yaptığımız yatırımdan geçer. Yatırım derken de, okumayı, araştırmayı ve geliştirmeyi, ayrıca tükenmeyen bir merakı kastediyorum.

 

Türkiye’de animasyon sektörü var mı? Sektör ya da ortamın geçmişi ve bugününü nasıl değerlendiriyorsunuz? Farklar ya da ilerleme oldu mu?

Bir animasyon sektörümüz var elbette. Daha çok yeni olsa da, her şey teknoloji ve yatırımlar sayesinde hızla gelişiyor. Okullardaki animasyon bölümlerinin artışı sevindirici. Bütün bu büyümeler, devlet desteği olmadan yapılamaz, bu anlamda sektörün önde gelen insanları, kuruluşları, firmaları, bakanlıklarla görüşme halindeler. Neler yapılabilir sorusu her daim soruluyor. 10 yıl önce üretimle şimdiyi kıyaslarsak, binlerce dakikalık fark ve izlenme oranları ortaya çıkacaktır. Bundan bir 10 yıl sonra da geleceğimiz nokta beni çok heyecanlandırıyor açıkçası.

 

Genelde yabancı yapımlarla, yerli yapımların kıyaslanmasıyla karşılaşıyorum. İnsanların unuttuğu şey, biz daha ayağa yeni yeni kalkan bir sektörüz ve animasyon pahalı bir iş olduğu için güçlenmek de zaman alıyor. Örneğin; Pixar’ın yaptığı gibi animasyon filmi yapmak için 3 yılımız yok. Maddi anlamda, firmaların 3 yıl dayanacak gücü de yok. En azından şimdilik bu böyle. Ama olmayacak iş değil, o günlerin de geleceğini düşünüyorum. Neticede firmalarımız artık uluslararası firmalarla ortaklık yapar durumdalar, dünyaya açılmaya başlıyoruz. Yerli animasyon filmlerimiz yabancı ülkelere satılıyor. Hatta oralardan ödüllerle dönüyoruz. Sadece zamana ve inanca ihtiyacımız var. Biraz daha sabır…

 

Türkiye ve dünyada animasyon geleceğinde neler bekliyorsunuz?

Animasyon bir süre sonra her yeri kaplayacak diye düşünüyorum. İnsanoğlu teknolojik sınırları zorlamayı seviyor. Filmin gerçeklik algısıyla oynayan filmler yapılmaya başlandı. Bu sayede aramızdan ayrılan oyuncuların yeni filmlerini izliyoruz. Animasyon sayesinde kimse ölmüyor, kimse yaşlanmıyor, herkes olmak istediği kişi olabiliyor. Hatta bazı animasyonlar ekranlardan çıkmış durumda, hologram denen bir şey gelişiyor. Kim bilir, belki en sevdiğimiz çizgi film karakteriyle yan yana seyahat eder hale geleceğiz, bilemiyorum. Şimdiden geleceği tasarlamak çok güç ama biz bile şu anda çok eğleniyorsak, gelecekteki insanları düşünemiyorum.