Burçin Geniş Ergün
Animatör, Akademisyen
05.10.2023
Seksenlerin ortalarında Edremit’te doğdum. Fakat öyle ki Balıkesir ile hiçbir bağımız ya da alakamız yok komik bir hikaye hatta, bir yazlık doğumu hikayesi… annem babam hala gülerek anlatır. Güvenli, sevgi dolu eğlenceli bir ailede, huzurlu bir çevrede büyüdüm. İlkokuldan itibaren resim ve keman dersleri aldım. Sanata yatkın ama şüphesiz gelecekte ‘standart’ meslek gruplarından birine dahil olacak, fen bilimlerine yönelik bir çocuk olarak eğitildiğim söylenebilir. Ancak eğitim sürecimde bir noktada çok da geç kalmadan, yakın çevremden de aldığım destekle güzel sanatlara yöneldim. İyi ki öyle yapmışım! Kolay bir karar değildi -hala saygıyla andığım- matematik, fizik ve almanca öğretmenlerim bu kararımı hiç tasvip etmemişlerdi mesela.
2005 yılında Anadolu Üniversitesi Çizgi Film ve Animasyon Bölümünü dereceyle kazandım, hazırlık sınıfını atladım. 2006 yılında yılında Norveç’e taşındık, Høgskulen i Volda’da Animasyon eğitimime yeniden başladım, vitnemål derecesiyle mezun oldum. İlk lisansüstü çalışmamı stop-motion animasyon üzerine yaptım. Lisans eğitimin sürecinde, bir dönem Ingiltere Londra’da Arts London – Central Saint Martins’ten Multimedia, bir sürede Danimarka Viborg’da eski adı The Animation Workshop yeni adı VIA College’dan 3D dersleri aldım. Epey hareketli, çok eğlendiğim ve çok şey öğrendiğim zamanlardı. 2009 yılında Bergen’de staj yaptığım Alligatorfilm’de TV2 ve NRK tv kanalları için işler yaptık. Staj bittikten sonra burada animatör olarak devam ettim, senior lead animator olarak da ayrıldım. Animasyonun hemen her aşamasını en ince detayına kadar deneyimleme şansına sahip olduğum yer, hala keyifli hatırladığım zamanlardır. Bir süre sonra da reklam maceram başladı. On yıla yakın sanat yönetmenliği yaptım. Reklam oyunları, reklam animasyonları da o level’ın meyveleri oldu. Ardından, kısa bir süre diplomatik bir görevde bulundum, o tabi, animasyona biraz uzaktı.
Seneler sonra Türkiye’ye döndüğümde de, ikinci Master derecemi Yıldız Teknik Üniversitesi’nden aldım, akabinde aynı okuldan Doktora. Ve eş zamanlı olarak en büyük hayallerimden biri olan akademisyenliğe de başladım burada… Şu an Bahçeşehir Üniversitesi, Çizgi Film ve animasyon bölümünde akademisyenim.
Özetle, dozu-yoğunluğu zaman zaman değişen ve -nasıl geçtiğini asla anlayamadığım- bir 15 senesi var animasyonla ilişkimin.
Animasyona ilginiz ne şekilde başladı? Sizin için ne ifade ediyor ve bu mecrayı neden seçtiniz? Etkilendiğiniz, size hocalık yapan isimler oldu mu?
Geleneksel metodları içeren bir animasyon eğitimiyle başladım. Belki o zaman henüz onlu yaşlarımın sonlarında oluşumdan, limitli açık kaynak mı ya da zamanın ruhu mu, bilemiyorum, el yordamı ilerledim. Ancak neredeyse emin olduğum şey, klasik sanatların benim ruhum ve yapım için çok statik oluşuydu… Animasyon daha dinamik yapı bu anlamda. Kendim için profesyonel anlamda bir vizyon oluşturma sürecimin başlarıydı, çok şey izledim, çok şey okudum, çok kişiyle bağlantıya geçtim ve çok teknik denedim.
Bir kaç isim var aslında paylaşmak istediğim, 2005 Aralık ayında İstanbul’da Resfest Digital Film Festival düzenlendi. Yeni Melek Sahnesinde bir kısa animasyon izledim. O zamana kadar gördüğüm hiç bir şeye benzemiyordu,“Collision”, Max Hattler. Geometri, matematik, müzik, animasyon (hareket), sevdiğim bildiğim her şey bir aradaydı… Büyülenmiştim! Animasyon bir ürün değil, bir teknikti ve inanılmaz seyler yapılabilirdi, sonun zihinimde bir şeyler somutlaşmıştı.
2006 yılında, Norveç’teki okulumun (her yıl bir misafir sanatçı/ akademisyen gelir) ilk yılında, Londra’dan bir misafir hoca geldi… Royal Arts’tan Max Hattler! Gökyüzünde yıldızların benim için hizalandığını hissettiğim nadir anlardandır 🙂 Kendisinden o dönem 3D aldım, hiç bir dersini kaçırmadım. Bana çok şey katmıştır. Ve Alman disiplininin önemini sayesinde anlamışımdır. Takip eden yıllarda, Linda Fagerli Sæthren ile stop-motionla tanıştım. İki arkadaşımla Linda’nın asistanlığını yaptığımız Janus filmi 2007’de İskandinav Oscar’ı 🙂 dedikleri Amanda ödülü aldı. Güzel motivasyon olmuştu bizler için. Tengyo Kura’dan Japon Kültürü ve Anime and Manga dersi aldım.
Bu isimler dışında, çok güzel hocalarla, animatörlerle karşılaşma, tanışma hatta çalışma şansım oldu, hala oluyor… Herkesin -bilinçli ya da bilinçsiz- birbirine bir şeyler öğrettiğini de düşünüyorum aslında.
Animasyon yapımında üstlendiğiniz görev nedir? Senarist, yönetmen, yapımcı, animatör, karakter tasarımcısı, …?
Animasyon yapımının, senaristlik hariç, hemen her aşamada bulundum. Şu an animasyon alanında akademisyenim. Ve şimdi bu tecrübelerimi, teoriyle harmanlayarak paylaşabiliyor olmaktan çok keyif alıyorum gerçekten.
Ne tip hikayeler anlatmayı seviyorsunuz, filmlerinizde temel bir tema ya da dert var mı? Bir filmi yapmaya, oluşumuna katkı sağlamaya sizi motive eden nedir?
İlk dönem çalışmalarımda kişisel meseleleri ele alma yönelimim vardı. Hikayemi türlü şekillerde anlatma ve “ikna edici” olmakla ilgilenirdim. Elimizde bir elma var diyelim; izleyenin o elmayı (tam da istenilen şekilde) gördüğünden, anladığından emin olmak gibi… Sonra bir zaman geldi, bunun adil olmadığına ve en önemlisi beni yeterince motive etmediğine kanaat getirdim. Elma demişken, Nazim Hikmet’ten esinlenerek: “Yani, sen elmayı seviyorsun diye -izleyenin de elmayı sevmesi şart mı? – ya da elmanın da seni sevmesi?” 🙂 böyle bir şey.
Zamanla o ‘mesele’ ya da hikaye neyse onu film yapmaya, bir şey yaratmaya iten “şey”, “fikir ya da fikri ateşleyen şey” olarak değerlendirme yoluna gittim. Devam etmemi sağlayan ‘drive’ı da, motivasyonu da bizzat anlatıda ve yaratma sürecinin ta kendisinde buldum. Teknik bile ana fikir olabilir mesela. McLuhancı bir yerden, “the medium is the message” olarak özetleyebilirim mottomu.
Bir çalışmanın parçası olmaya motive eden şey de yine aynı aslında, o hikayeyi anlatmaya iten şeye olan inancım olabilir.
Kullandığınız özel bir teknik ya da stil var mı? Varsa nasıl oluştu, gelişti? Sizi en iyi ifade eden filminiz, çalışmanız?
Disiplinler arası bir portfolyoya sahibim, calışmalarım da bu doğrultuda. Örneğin farklı boyutları karıştırmayı, birlikte kullanmayı eğlenceli buluyorum. Henüz hiç bir çalışmamın beni “en iyi” biçimde ifade ettiğini düşünmüyorum. Bir de uzun bir süre reklam için çalıştıktan sonra, bir çok işinizi kendi işiniz olarak tanımlamakta bile zorlanabiliyorsunuz. Ancak bu soruyu şu şekilde de ele alabilirim sanırım; tekniğiniz sizin kimliğiniz/imzanız olabiliyor bazen, sizin yaptığınızı bilmeden o işin sizin olduğunu söyleyebilmeleri de farklı bir ifade biçimi olabilir. Bunu bütünlüklü buluyorum ama iyi ya da kötü mü, insanı atalete sürükler mi bilemiyorum doğrusu.
Filmlerinizde size en önemli unsur nedir? Senaryo, müzik, karakter tasarımı seslendirme, görsel dünya, …?
Hepsi son derece önemli, birbirini destekleyen unsurlar. Elbette bazen birinin diğerinden ağır bastığı olabiliyor. Bu da olumsuz bir şey değil aslında, bir film özellikle müzikleri, seslendirmeleri ya da karakter tipolojisiyle aklımızda yer edebiliyor. Ama şüphesiz, hepsi dozunda ve kusursuz olduğunda da çok lezzetli oluyor.
Filmlerinizde ekip arkadaşlarınız kimlerden oluşuyor? Belirli isimlerle mi çalışıyorsunuz? Ekip arkadaşı seçimlerinizi neler etkiliyor?
Tekrarlayan projelerde ortak kararla, birlikte çok keyifle çalıştığım arkadaşlarım oldu. Bireysel işler dışında, ekip arkadaşlarımı seçme opsiyonumun olmadığı zamanlarda oldu tabi. Bir de iş konusuda (belki sektör geçmişimden gelen bir alışkanlıkla) pek duygusal olmayıp çözüm ve sonuç odaklı olmanın faydasına inanıyorum genelde. Ama ideal olarak, pozitif sinerji yakalayabildiğimiz, birbirimizi dengede tutabileceğimize inandığım kişilerle çalışmayı tercih ederim.
Kimler ya da neler size ilham veriyor? Favori, en sevdiğiniz animasyon filmler?
İlham kaynaklarım değişebiliyor. Ve en beklenmedik zaman ve yerlerde geliyor. Ancak yıllardır sabit kalan bir kaç şey var; kesinlikle doğa, hayvanlar… koşmak, yürümek. Biraz klişe olacak ama, işini sevgiyle yapan insan kadar ilham verici bir şey yok bir de.
Tek bir animasyon filminden bahsetmem mümkün değil ama genel olarak Baltik Ekolünü, yönetmenlerden ise Priit Pärn’ı sevdiğimi söyleyebilirim.
Kadın olmanızın animasyon alanında size eksi ve artıları oldu mu? Olduysa neler?
Bireysel olarak eksi ya da artı diyebileceğim bir deneyim yaşamadım. Ancak reklam örneğin, Avrupada hala ‘çok erkek’ bir sektör. Deneyim kazandıkça ve yaş aldıkça bunu daha net görüyorum. Aslında tam şu an hatırladığım bir şey var; bir defa Art Direktör unvanımın sonuna Hanım getirilmişti bir etkinlikte, çok tuhaf gelmişti… şimdi bazen duyduğum “Hoca hanım” gibi bir şey sanırım 🙂
Animasyon için gerekli gördüğünüz altyapı sinema mı, grafik tasarım mı? Ya da ne? Sizce animasyon eğitiminin olmazsa olmazları neler?
Kesinlikle sinema, grafik ya da ‘şu’ diyebilmek, fikrimce zor. Sınırlayıcı olacaktır. Mühendislik disiplininden gelmiş teknik anlamda çok iyi animasyon örneklerine de, sanatsal disiplinle geliştirilmiş yüksek estetik unsurlara sahip çok iyi animasyon örneklerinde de rastlamak mümkün. Farklı bir cevap vereceğim, alt yapıdan bağımsız, önemli olduğunu düşündüğüm bir kaç şey var; disiplin ve istikrar gibi özellikler olmazsa olmaz ve -bazen biraz zor da olsa 🙂 – sabır!
Türkiye’de animasyon sektörü var mı? Sektör ya da ortamın geçmişi ve bugününü nasıl değerlendiriyorsunuz? Farklar ya da ilerleme oldu mu?
Türkiye’de oldukça genç ve gerçekten çok yetenekli insanlardan oluşan ciddi bir kaynak var. Bununla birlikte çok hızlı gelişen pazar da… 2000li yılların başında reklam için animasyon üretimi yapan kişi, oluşum, şirket, ajans epey limitliyken şu an inanılmaz sayılarda olduğunu duyuyor, görüyorum. Bu çok hızlı gelişimin avantajları olduğu kadar dezavantajları da olduğunu düşünüyorum.
Türkiye ve dünyada animasyon geleceğinde neler bekliyorsunuz?
Ürün olarak animasyondan öte, animasyon teknolojilerinin ve dolayısıyla geleceğinin sınırsız olduğunu düşünüyorum. Animasyonu medium olarak kullanışlı buluyorum. Zamanın ruhu hemen her sektörü, kişiyi kapsıyor; yönemliler, trendler, iniş çıkışlar, duygular, arz-talep… gelişecek, evrilecek ve değişecektir. Bu çok heyecan verici bir şey gerçekten. Ve animasyonun, kesinlikle disiplinler arası, füzyon bir üretim alanı olarak devam edeceği kanısındayım.
Teşekkür ederim.