Deniz Öcal
Animatör, Yönetmen, Eğitimci
15.03.2017
13.05.1978 Edirne doğumluyum. İlkokul 1-2’yi Tekirdağ da okudum. İstanbula taşındıktan sonra 3ve 4’üncü sınıfı bir devlet lisesinde okuduktan sonra. İlkokul 5’i okumak üzere geçtiğim özel lisede ortaokul ve liseyi bitirdim. Çizim yeteneğim ilkokuldan beri biliniyordu, ilkokul 3’ten itibaren öğretmenimin yönlendirilmesi ile Güzel Sanatlar okumam gerektiği söyleniyordu ilem tarafından. Orta okulda ki resim öğretmenim sayesinde ilgim doğrultusunda çizim çalışmaya başladım. Lise 2’de GSF için kurs almaya başladım. Lise biter bitmez benim için tutkuya dönüşen Güzel Sanatlarda okuma dönemi gerçeğe dönüştü. Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Bölümünde istediğim 3 bölümüde kazandım. Kalbime ve ruhuma en uygun olan Grafik bölümünü seçtim.
Animasyona ilginiz ne şekilde başladı? Sizin için ne ifade ediyor ve bu mecrayı neden seçtiniz? Etkilendiğiniz, size hocalık yapan isimler oldu mu?
Animasyon, tutku, yaşam sevinci, her tür olasılığın olabilirliğini görmek ve yaratabilmek 🙂 Animasyona ilgim hep vardı. Çizimimin hareket ediyor olması benim için bir çocukluk hayalimdi. 5 yaşında Tekirdağ’dayken televizyonda Redkit’i çizip çizgifilm gibi hareket ettirme tekniği anlatılıyordu evde benden 3-4 yaş büyük komşu çocukları vardı ve onlardan yapmalarını istemiştim. Yapamadığımızda ki hayal kırıklığı içimde kaldı. Çizdiğim bir şeyin hareket etmesi bir tutkuya döndü yıllar içinde. Eskişehir’deki animasyon bölümünü kazanamamak o tutkuyu hissettirdi ben yoluma devam ettim. Grafik ilk öncelik oldu. Üniversiteden 2002 Şubatta mezun oldum ve reklam ajanslarında Grafik tasarımcı, Jr Artdirector ve sonra Artdirector olarak iş hayatım başladı. Uzun seneler çok severek büyük tutkuyla çalıştım. Ama Reklam sektörünün açlığı ve sahteliği, saçma mesai saatleri karşılığında yaptığım emekten alamadığım duygusal tatminde eklenince bir süre sonra içimdeki o sevgiyi bitti. Gözümün önüne hep o 5 yaşımdaki halim geliyordu, ve önüne geçilemez bir şekilde animasyon yapma isteği uyandı. 2010’da bir reklam ajansında 4.5 senedir Art Direktörken ve önümde Creative Direktör’lük göz kırparken ‘animasyon öğrenicem ben diyerek’ istifa ettim. Animasyon öğrenmek için yüksek lisans programı ya da yurtdışında katılabileceğim eğitim araştırırken, Animasyon eğitimi almış bir arkadaşım ofisine eğitim için çağırdı. Onun verdiği animasyon eğitimi ile 6 ay sonra ilk kısa animasyonum ile Akbank kısa film festivaline kabul edildim. Reklam sektöründe çalışırken, bir gazete ilanı tasarlarken benim kafamda canlandırma olarak belirirdi, törpülemek zorunda kalırdım. Bütün görselleri zaten hareketli düşünüyordum, reklam sektörü buna pek uygun değildi.
Çocukluk tutkumu gerçekleştirmek için animasyonu seçtim. Bu seçim benim içimde ki birçok şeyin yerini değiştirdi. Daha mutlu, neşeli bir insana dönüştüm. Aynaya baktığımda bile farklı gözüküyordum artık. Tutkusunu gerçekleştiren insanın yüzü daha farklı oluyor.
Animasyon yapımında üstlendiğiniz görev nedir? Senarist, yönetmen, yapımcı, animatör, karakter tasarımcısı, …?
Animasyon benim hayatımda kendi hikayelerimi anlatmak için bir araç o yüzden, senaryondan, karakter tasarımını, animasyonunu ve yönetmenliğini yapmak benim görevim oluyor.
Ne tip hikayeler anlatmayı seviyorsunuz, filmlerinizde temel bir tema ya da dert var mı? Bir filmi yapmaya, oluşumuna katkı sağlamaya sizi motive eden nedir?
Filmlerimde genelde bu dünyada yaşarken ruhumun içinde uyananlar ile ilgil film yapmayı seviyorum. İçsellik ile ilgili hikayeler anlatmayı seviyorum. Bu dünyayı çözerken yaşadığım duyguları ve farkettiklerimi anlatmaktan keyif alıyorum. Herkes farklı bir noktadan dünyaya bakıyor. Baktığım yerden bana nasıl gözüktüğünü anlatıyorum.
Kullandığınız özel bir teknik ya da stil var mı? Varsa nasıl oluştu, gelişti? Sizi en iyi ifade eden filminiz, çalışmanız?
Karışık teknik seviyorum, el çizimlerini Photoshop ile renklendirip, After Effects iie animasyonunu yapıyorum. Aslında beni en iyi anlatan şu an yaptığım filmim ‘Innergarden’. Ruha hitap edip yol gösteren filmler. Bu filmi kendi ruhum için yapıyorum. Bittikten sonra çevremdeki insanlarımın bile beni, nasıl hissettiğimi, her şeyi nasıl gördüğümü daha iyi anlayacaklarından eminim. Bambaşka noktalarda olan insanlar ortak noktada birleşebilir ve bunun sebebi duygulardır. Kaçarı yok hepimiz bedenlerimiz içinde benzer duygular ile yüzleşip, benzer şeyler hissediyoruz. Onun dışında ‘Vitality’ beni ifade ediyor diyebilirim. O filmim de aslında aynı noktaya geliyor. Ne olursan ol herkesin içinde bir ruh, can var. Ve içten birbirimize bağlıyız. Herşey iç içe.
Filmlerinizde size en önemli unsur nedir? Senaryo, müzik, karakter tasarımı seslendirme, görsel dünya, …?
Sanırım senaryo ve görsel dünya. Görsel dünyanın senaryodan insanlara ulaşmasını istediğim duygu için rolu çok önemli.
Filmlerinizde ekip arkadaşlarınız kimlerden oluşuyor? Belirli isimlerle mi çalışıyorsunuz? Ekip arkadaşı seçimlerinizi neler etkiliyor?
Ekip arkadaşına ihtiyacım olursa genelde yakın çevremdeki arkadaşlarımdan oluyor. Kurulan iletişim ve bağdan kaynaklı aynı noktada daha rahat çalışılıyor ve anlaşılıyor.
Kimler ya da neler size ilham veriyor? Favori, en sevdiğiniz animasyon filmler?
O kadar çok ki, içinde duyarlılık olan ve bir derdi olan bütün filmler. Miyazaki hayranıyım, Heidi ile büyüdüm. Neredeyse bütün filmlerinin repliklerini sahnelerini ezbere biliyorum. Spirited Away, Howl’s Castle, Wind Rises, The Song of the Sea, The Boy and the World, The Prophet, Haham’s Cat, …
Kadın olmanızın animasyon alanında size eksi ve artıları oldu mu? Olduysa neler?
Kadın olmanın animasyon alanında şöyle bir artısı oldu, Kadın animasyon yönetmenleri olarak sayımız hiçte az değil. Ve kadın animasyoncuların birbirlerine destekleri paha biçilemez olabiliyor, sisterhood devreye giriyor. Kadın olunca, duyarlılığımız ve tutkumuz daha yüksek oluyor. Yaratıcılık biraz anne olmakla paralel birşey, bir ürün yaratmak da bir tür çocuk doğurmak aslında. Kadınların doğasında var. Negatif bir yönünü yaşamadım 🙂
Animasyon için gerekli gördüğünüz altyapı sinema mı, grafik tasarım mı? Ya da ne? Sizce animasyon eğitiminin olmazsa olmazları neler?
Herkesin yolu başka ve geldiği yoldan toplayarak getirdiği bilgi önünde başka bir yelpaze açıyor. O da seyrelenecek bir çeşitlilik yaratıyor. Ama Animasyonda zaman kavramı çok önemli ve en az bir sene animasyon eğitimi ortaya çıkan emeğin bütün seyrini değiştiriyor.
Türkiye’de animasyon sektörü var mı? Sektör ya da ortamın geçmişi ve bugününü nasıl değerlendiriyorsunuz? Farklar ya da ilerleme oldu mu?
Türkiye’de animasyon sektörü bence çok kısıtlı ama son 4-5 senede hareketlenme var ve bağımsız yönetmenlerin cesaretli bir şekilde kendi projelerini üretmeleri güzel bir hareketlilik getiriyor.
Türkiye ve dünyada animasyon geleceğinde neler bekliyorsunuz?
Daha çok özgür proje, daha çok kalpten gelen hikayeler ve ekip ile çalışılan uzun metraj filmler diliyorum. Ve bunları yaparken bu emeği görüp animasyoncuların yolunu açabilen sponsorluklar diliyorum.