Günay Köker
Yönetmen
03.06.2020
1974 yılında Adana’da doğdum. İlkokul eğitimimi Adana’da tamamladıktan sonra Tarsus Amerikan Koleji’nden mezun oldum. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo-Tv ve Sinema bölümünü bitirdim. TRT Ankara Televizyonu’nda iki sene akitli yapım yönetim asistanı olarak çalıştıktan sonra İstanbul’a geldim ve sektörün en önemli prodüksiyon şirketlerinden Medyapım’da çalışmaya başladım. Film Gibi, Şahane Pazar, Şans Kapıyı Çalınca, Kim 500 Milyar İster gibi bir çok televizyon programının, Dadı, Aslı’yla Kerem, Belalı Baldız, Çocuğun Var Derdin var gibi bir çok sitcomun yönetmenliğini yaptım. Animasyonla 2013 yılında TRT Çocuk için çekilecek olan Pırdino sayesinde tanıştım.
Animasyona ilginiz ne şekilde başladı? Sizin için ne ifade ediyor ve bu mecrayı neden seçtiniz? Etkilendiğiniz, size hocalık yapan isimler oldu mu?
Açık konuşmam gerekirse Pırdino’da yönetmenlik yapmam için teklif gelene kadar animasyonla ilgim izleyici düzeyindeydi. Ben animasyonu seçmedim o beni seçti diyebilirim. Yirmi yıldır yönetmenlik yapıyordum ve Pırdino ile başlayan animasyon yolculuğum hala öğrenecek ne kadar çok şey olduğunu gösterdi. Canlı yayınlar, diziler, sitcomlar, yarışma programları… her çeşit program çektim ama animasyonun keyfi gerçekten başkaydı.
Ne tip hikayeler anlatmayı seviyorsunuz, filmlerinizde temel bir tema ya da dert var mı? Bir filmi yapmaya, oluşumuna katkı sağlamaya sizi motive eden nedir?
Benim çektiğim işler reel animasyon da denilen gerçek mekanlarda çekilen gerçek insanlarla animasyon karakterlerin bir arada olduğu hikayelerdi. Çektiğim sekiz sezon dizi de, iki sinema filmi de daha çok çocuklara yönelik filmlerdi. Benim en büyük önceliğim çocukların hayal gücüne uygun ama onlara asla zarar vermeyecek, kötü örnek olmayacak mesajlar verebilmekti. Bunun için kostüm, aksesuar seçiminden diyaloglara ve oyunculuklara kadar her detaya çok dikkat etmeye çalıştım. Animasyonda tek limit sizin hayal gücünüz. İstediğiniz her şeyi hayal edip yapabilirsiniz aslında. Ben daha çok fantastik teması olan hikayeleri seviyorum. Evinizde dinozor büyütebilirsiniz, konuşan ve gezen oyuncaklarınız olabilir, zamanda yolculuk yapabilirsiniz, görünmez olabilirsiniz. Benim en büyük motivasyonum işte bu limitsizlikti. Güzel bir hikâyeyi hayalince görüntüye dökebilmek.
Filmlerinizde size en önemli unsur nedir? Senaryo, müzik, karakter tasarımı seslendirme, görsel dünya, …?
Ben hepsinin bir bütün olması gerektiğini düşünüyorum. Benim çektiğim işlerde gerçek mekanlar ve insanlar da olduğu için mekanlar, doğru cast, doğru ışık, kurgu, görsellik, müzik, animasyon karakterler. Hepsinin bir bütün olması gerekiyor. Ama her şeyin başlangıcı senaryo. Senaryoya karışan bir yönetmenim. Çünkü eğer senaryoyu okurken ben o filmi kafamda çekemiyorsam o senaryoda bir sorun var demektir. İyi bir senaryo benim kafamda direkt görsele dökülür çünkü. Okurken çekerim filmi. Senaryodan sonra hikâyeyi yaşatmak çok önemli. Dünya kurmak dediğimiz şey. Mekanları, ışığı, renkler, kostümler, aksesuarlar ve en önemlisi karakterler. Seyirciyi ikna edecek, fantastik de olsa gerçekliğini sorgulatmayacak bir dünya kurmanız gerekiyor. Seyirciyi “o dünyanın gerçekliğinde” bunların olabileceğine ikna etmeniz lazım. “Ne kadar saçmalamışlar, bu kadar da olmaz” derse seyirci siz başarısız bir iş yapmış olursunuz.
Filmlerinizde ekip arkadaşlarınız kimlerden oluşuyor? Belirli isimlerle mi çalışıyorsunuz? Ekip arkadaşı seçimlerinizi neler etkiliyor?
Benim ekibim normal bir dizi veya sinema ekibine ek olarak animasyon yönetmeninden oluşuyor. Ben uyumlu ekip çalışmasının çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden de animasyon yönetmeni, sanat yönetmeni, görüntü yönetmeni ve tabi ki yardımcı yönetmen çok önemli. Tanıdığım ve alıştığım ve beni tanıyan insanlarla çalışmayı tercih ediyorum. Animasyon yönetmenim Osman Sentatoğlu ve yardımcı yönetmenim Nihan Kahraman birlikte çalışmayı çok sevdiğim iki insan ve ekibimin olmazsa olmazları. Ben pozitif ve çözüm odaklı bir insanım. Ekip arkadaşlarımın da öyle olmasını tercih ederim. Özellikle çocuklarla ve çocuklar için çalıştığımızdan dolayı sette pozitif ve sıcak bir atmosfer olmasına çok özen gösteriyorum. Tecrübesi olmasa da genç, hevesli, yaratıcı insanlara mutlaka yer vermeye çalışıyorum ekipte.
Türkiye’de animasyon sektörü var mı? Sektör ya da ortamın geçmişi ve bugününü nasıl değerlendiriyorsunuz? Farklar ya da ilerleme oldu mu?
Açık konuşmam gerekirse Türkiye’de animasyon sektörü yok. Bazı küçük prodüksiyon şirketlerinin kendi imkanlarıyla ve düşük bütçelerle üretim yapmaya çalıştığı bir ortam var sadece. Bunu çok üzülerek söylüyorum. Çok yetenekli insanlar var ve sektörde çok ciddi bir potansiyel var ancak istikrar ve gelişme yok. TRT Çocuk çok büyük destek vermeseydi sektörün bu günlere de gelebileceğini düşünmüyorum. Animasyon ortamının bu kadar bile gelişebilmesinde TRT Çocuk’un ürettirdiği projelerin çok büyük katkısı var. Özel kanallara da yayınlanan çizgi filmlerin belli oranının yerli üretim çocuk animasyonları olması şartı getirildiğinde ben çok sevinmiştim. Bunun animasyon sektörü için bir sıçrama yaratabileceğini düşünmüştüm. Özel kanalların bunu yapmak yerine çocuk yayınlarını komple durduracakları hiç aklıma gelmemişti doğrusu. Türkiye’de animasyonun hak ettiği yerde olmadığını düşünüyorum. Daha çok yatırım yapılmalı ve daha çok iş imkânı sağlanmalı. Ancak maalesef Pazar yok. Daha fazla desteklenmesi gereken bir sektör olduğu kanısındayım.