Animasyonun Kadınları

Melis Balcı & Ege Okal

Yönetmen, Animatör

13.04.2017

Melis Balcı, 18 Temmuz 1990, Ankara. Ege Okal 26 Ocak 1990, İzmir. İstanbul’da yaşayıp çalışıyoruz. İkimiz de Sabancı Üniversitesi Görsel Sanatlar ve İletişim Tasarımı’ndan mezunuz.

Animasyona ilginiz ne şekilde başladı? Sizin için ne ifade ediyor ve bu mecrayı neden seçtiniz? Etkilendiğiniz, size hocalık yapan isimler oldu mu?
Ege: Çocukluktan gençliğe ve yetişkinliğe taşınan bir sevgi. Nickelodeon’la büyüdük. Bizim çocukluğumuzda çocuk olmak önemliydi. Yetişkin taklidi yapan, sadece makyaj ve erkekler üzerine konuşan kız çocuklarını içeren tv showları yoktu. Televizyondaki şeylerde de çocuk olmak ve keşfetmek eğlenmek üzerine çok şey vardı Pete & Pete, Hey Arnold gibi. Ay Savaşçısı gibi şeyler de izlerdim. Gender bender karakterler görmek vizyonumu değiştirdi çocukken. Yetişkinliğimde de hala Nickelodeon ve Cartoon Network izliyorum. Adventure Time, Daria, Avatar the Last Airbender ve Legend of Korra gibi çizgi dizilerdeki hikayelerinin gücü, karakterlerinin inceliği ve mizah algısı beni etkiliyor.

Melis: Evet benzer şekilde televizyonun ve Disney filmlerinin çocukluk döneminde etkisi olmuştur. Sonra bu Miyazaki sevgisiyle evrildi. Özel olarak sadece animasyon film yapmak gibi bir derdim olmadıysa da hayat beni hep animasyon projelerine sürükledi. Merkür isimli kısa filmimizi de kurmaca olarak çekmek istesek de en başta, koşullar, karakterler ve hikaye Merkür’ü animasyon yapmaya uygun kıldı.

Animasyon yapımında üstlendiğiniz görev nedir? Senarist, yönetmen, yapımcı, animatör, karakter tasarımcısı, …?

Sadece 1 filmimiz var. Bütün görevleri ikimiz de eşit olarak gerçekleştirdik. 

Ne tip hikayeler anlatmayı seviyorsunuz, filmlerinizde temel bir tema ya da dert var mı? Bir filmi yapmaya, oluşumuna katkı sağlamaya sizi motive eden nedir?

Merkür’ü yaparken ifade etmek istediğimiz dert, kişisel tecrübe ve muhabbetlerimizden ortaya çıkan ve hikayenin konusu olan haksızlık, yozlaşma, sanat kurumlarındaki mekanizmalar ve emek sömürüsü gibi konulardı. Motivasyona gelirsek; o zamanlar bu filmi yok yere yaptık. Tek motivasyonumuz filmi en düzgün şekilde bitirebildiğimizi görmekti galiba ve birbirimize karşı duyduğumuz sorumluluktu, çünkü film tamamen ikimizin evlerinin salonlarında çalışarak  ortaya çıktı, hiçbir destekçi yok. Lakin 2 yılın ardından ikimiz de bu şekilde bir kez daha motive olamayız, destekçi, fon, animasyon festivalleri ve gösterim alanları olmadan kişinin bu işi yapması çok zor. Maalesef Türkiye’de de bunların hiçbiri yok. 

Kullandığınız özel bir teknik ya da stil var mı? Varsa nasıl oluştu, gelişti? Sizi en iyi ifade eden filminiz, çalışmanız?

Biz bu işin geleneksel anlamda eğitimini almadık. Marangoza ışıklı masa yaptırarak ve kitapları, eğitim videolarını karıştırarak filmimizi ürettik. Amacımız anatomik doğruluktan çok, hikayenin aktarımı, karakterleri yaşatmak ve hikayeyi bir film olarak işleyebilmek, ritmini sağlamak oldu.


Filmlerinizde size en önemli unsur nedir? Senaryo, müzik, karakter tasarımı seslendirme, görsel dünya, …?

Ege: Bence hepsi bir bütündür, o yüzden parça parça haldeyken bir değerlendirme yapamıyorum. Senaryo sağlam oturmazsa gerisi de düzgün gelemiyor. Ama her aşaması bence önemli.

Melis: Bir dünya yaratmak için hepsini bütünlüklü düşünmek gerekir. Ama yine de bence diğerlerinden öncelikli gelen; hikaye, mesele ve filmin barındırdığı insani değerlerdir.


Filmlerinizde ekip arkadaşlarınız kimlerden oluşuyor?  Belirli isimlerle mi çalışıyorsunuz? Ekip arkadaşı seçimlerinizi neler etkiliyor?
Melis’le ses dışında herşeyi birlikte yaptık. Ses kaydı, kurgusu ve mixing’de Uğur Akagündüz çalıştı. Renklendirme kısmında bazı arkadaşlarımız yardıma geldi. 10 sayfa renklendirmiş olsalar bile bize desteklerinden ötürü onlara da credit verdik.

Melis: Evet arkadaşlarımız her akşam renklendirmede yardımcı oldular. Ses aktörleri yine arkadaş çevresinden gönüllü insanlar. Ses aktörlerine karar vermek için birçok arkadaşımızla deneme yaptık, bütçesiz tabii. Türkiye’de genç sanatçılar kendilerine alan bulamadıkları ve geçimlerini sağlamak için genelde alakasız işlerde çalıştıkları için böyle yürek işlerinde çalışmak onlar için bir ihtiyaç olmuş çünkü üretmek istiyorlar. Herkes bir şeyin ucundan tutmak istiyor. Bu her ne kadar tatlı olsa da çok büyük bir problemin göstergesi. Bizim kuşağımızdaki sanatçılar ve filmcilere alan yaratılmadı.

Kimler ya da neler size ilham veriyor? Favori, en sevdiğiniz animasyon filmler?

İlk numarada her zaman Miyazaki geliyor ikimiz için de. Joanna Quinn, Kōji Yamamura, Priit Parn, Jan Švankmajer, Chuck Jones. Daha çağdaşlardan da Philippe Grammaticopoulos, David O’Reilly. Vimeo’da bağımsız animatör ve yönetmenlerin işlerini görmek de hem ilham veriyor hem de yalnızlık duygusuna iyi geliyor.

Kadın olmanızın animasyon alanında size eksi ve artıları oldu mu? Olduysa neler?

Ege: Bağımsız çalıştığımız için dünyadan koptuk biraz. O yüzden eksi artı var mı bilmiyoruz. Ama erkek egemenliği olan bir dünyada yaşadığımız aşikar. Kadın yönetmen az var, bütün büyük stüdyoları erkekler işletiyor.

Melis: Bu animasyon alanına has bir sorun değil, dünya’da erkeklere atfedilmiş nitelikler ve iş güçleriyle var olmaya çalışan her kadın hangi sorunları yaşıyorsa, animasyon yapan kadınlar da onları yaşıyordur.  Bunları da şimdi konuşmaya başlarsak bitmez.

Animasyon için gerekli gördüğünüz altyapı sinema mı, grafik tasarım mı? Ya da ne?
Size animasyon eğitiminin olmazsa olmazları neler?

İkimizin de sinema altyapısı yok. Daha grafik ve sanat altyapısından geliyoruz. Ama ikimiz de film dünyasını seviyoruz ve film hakkında düşünüp kendimizi geliştiriyoruz. İnsanı anlamak, hikaye anlatıcılığını anlamak, kadrajdan anlamak, tasarımdan anlamak, yeni bir dünya yaratabilmek, oyunculuktan anlamak, iyi gözlem yapabilmek, bilgisayar programlarından ve teknik durumlardan anlamak ve bunların yanında her şeye karar verildikten sonra disiplinle bu tasarlanmış uzun projeyi sonuna kadar götürüp tamamlamaktır aslında. Sanat okulları hem sektörden hem dünyadan çok kopuk oluyorlar. Hocalar pozisyona geldikten sonra artık kendilerini geliştirmeyi bırakıyorsa bu büyük bir sorundur. Animasyon okulundan mezun olan öğrenci animasyon programlarına hakim değilse ve hem grup çalışması işleri hem de bireysel işinin olduğu bir portfolyosu yoksa bu bir sorundur. Eğitmenleri öğrenciler için sergi teşviği ya da film fonlarına başvuru teşviği yapmıyorsa, sektörle tanışmasına yardımcı olmuyorsa bu bir sorundur.

 

Türkiye’de animasyon sektörü var mı? Sektör ya da ortamın geçmişi ve bugününü nasıl değerlendiriyorsunuz? Farklar ya da ilerleme oldu mu? 

 

Türkiye’de animasyon yapan insanlar birkaç şirketten birinde çalışmıyorsa freelancerdır. Ajansların artık aradan çekilmesi ve suyu bulandırmaması gerekiyor. Müşterilerle iletişim aslında anlatıldığı kadar zor değil ama ajanslar durumları çarpıtıp haddinden fazla senaryo ve olasılık isteyip freelancerları sömürüp, paralarını çok geç ve çok az veriyorlar. Bir ajans müşteriden 1 milyon lira alıyorsa bir iş için, freelancer’a 10 bin lira vererek ve saçma revizyonlarla işi uzatarak büyük haksızlıklar yapıp kaliteli insanları ülkeden kaçırtıyorlar. Türkiye’de işlerin daha yavaş gitmesinin bir sebebi de kalifiye elemanın haklı olarak yurtdışındaki şirketlere kaçmasıdır.

Türkiye ve dünyada animasyon geleceğinde neler bekliyorsunuz?

Türkiye’de de dünyada da gitgide büyüyen bir alan. Daha çok film, oyun, animasyon stüdyoları açılacaktır. VR dünyası da işin içine girecektir. Yine de film endüstrisinin büyük babaları kuralları koyuyor çarklar dönüyor. Umarız ki oyunun kurallarına uymamayı tercih edenler de güçlenecek ve daha görünür olacaklardır.

Bu site, reCAPTCHA ile korunur; Google Gizlilik Politikası ve Hizmet Koşulları geçerlidir.

Animasyonun Kadınları
İstanbul, TR