Animasyonun Kadınları

Rumeysa Bora

Yönetmen, Animatör, Öğrenci

04.2024

Nerede ve ne zaman doğdunuz, büyüdünüz, hangi okullara gittiniz, animasyondan önce neler yaptınız? Kaç senedir animasyon ile uğraşıyorsunuz?

 

Benim animasyona kavuşmam biraz dolambaçlı bir yoldan oldu aslında. 1999 yılında, İstanbul’da doğdum. İlk okulum, orta okulum hep evime yakın okullardı. Fena bir öğrenci de değildim sanırım ki, beni hep sen doktor olacaksın diye heveslendirerek büyüttü öğretmenlerim. Çemberlitaş Anadolu Lisesi mezunuyum, ve sahiden ben de liseye başlayana kadar doktor olmak istiyordum sanırdım. Lise hayatım boyunca hayatımla ne yapmak istediğimi bulamadım, mezun olurken baktım tüm arkadaşlarım ya sağlıkçı ya mühendis oluyor ben de bari mühendis olayım diyerek, Türk Alman Üniversitesi’nde Malzeme Bilimi okumaya başladım. O dönemler sanatla bir iş yapabileceğimin hayalinde bile değildim, bugün de hala analitik aklı çalışan ancak estetik gözü de kuvvetli olan pek çok çocuğun aynı hayalsizliği yaşadığına eminim. Mühendis olarak hayatıma devam edemeyeceğimi fark etmem bir yılımı aldı ancak, çıkış yolunu bulmak çok daha uzun sürdü. Animasyona dair bir sektör olduğunu, bu sektörün gayet de aktif çalıştığını, çizgi filmlerin havadan gelmediğini ve benim de bunu becerebileceğimi anladıktan sonra Bahçeşehir Üniversitesi’nin animasyon bölümüne geçiş yapabilmek için hazırlıklara başladım. Türk Alman’da geçirdiğim üç senenin ardından oradaki lisansımı yarıda bıraktım, tekrar bire başladığımda da 22 yaşındaydım. 2023 senesinde hala aktif bir öğrencisiyim BAU Çizgi Film ve Animasyon bölümünün. 2 senedir ana işim olarak animasyonla ilgileniyorum diyebilirim yani.

 

Animasyona ilginiz ne şekilde başladı? Sizin için ne ifade ediyor ve bu mecrayı neden seçtiniz? Etkilendiğiniz, size hocalık yapan isimler oldu mu?

 

Animasyona olan ilgim çok doğal olarak çocukluktan, birlikte büyüdüğüm karakterlerden geliyor. Bu filmleri yapan taraf olma dürtüsü ise aslında hep varmış da ben adlandıramamışım gibi. Lisede arkadaşlarımla filmlere parodi senaryolar yazıp çekerdik, afişler tasarlardım, illüstrasyon bunlar demeden sürekli farklı medyumlarla çalışıp resimler çizerdim. Bunların benim gözümde hobiden daha fazlası olduğunu anlamam uzun sürdüğünden dolayı şu an işime çok bağlı olduğumu, animasyonun sonradan kavuştuğum -hatta az kalsın kavuşamadığım- ve tüm bu ilgi alanlarımı içinde barındıran kocaman bir mutluluk olduğunu düşünüyorum. Animasyona dair tüm hocalarımla BAU’da başladıktan sonra tanıştım, her biri bana pek çok şey kattı ve hala da katmaya devam ediyorlar.

 

Animasyon yapımında üstlendiğiniz görev nedir? Senarist, yönetmen, yapımcı, animatör, karakter tasarımcısı, …?

Aslında bugün itibariyle soruda yazanların hepsini çalıştığım işlerin çeşitliliği sayesinde deneyimliyorum diyebilirim, sanırım bir tek yapımcılık yapmadım henüz. 2023 yılında çıkan kısa filmimiz Magus Baba’nın Mavi Maymunu’nun yönetmenliğini yaptım ancak konsept tasarımında, animasyonunda ve senaryosunda da elim var mesela. Yoluma yazıp yöneterek devam etmek istiyorum, ancak o konuma varana kadar animatör olarak çalışmak gibi de bir planım var.

 

Ne tip hikayeler anlatmayı seviyorsunuz, filmlerinizde temel bir tema ya da dert var mı? Bir filmi yapmaya, oluşumuna katkı sağlamaya sizi motive eden nedir?

Anime edebildiğimiz dijital medyumlar, bize görüntüyü istediğimiz her yere çekebilmemize olanak sağlayan sınırsız bir kaynak sunuyorlar. Bu kaynağı sonuna kadar kullanabileceğim işleri yapmayı seviyorum. Hareketiyle, dokusuyla, rengiyle, ışığıyla gerçek hayatta görmediğimiz ne varsa ortaya çıkarabilmiş işlerde çalışmak isterim her zaman, buna ortam sağlayan hikayeler de bu yüzden çok cezbeder beni.

 

Kullandığınız özel bir teknik ya da stil var mı? Varsa nasıl oluştu, gelişti? Sizi en iyi ifade eden filminiz, çalışmanız?

 

Son dönemlerde büyük bütçeli filmlerin de kullanmaya başladığı, benim de birlikte çalıştığım ekip arkadaşlarımla Magus Baba’da deneyimleme şansı bulduğum bir teknik var, evet. Öykünün geçtiği dünyayı 3D modelledik, bazen texture giydirip bazen sadece dokulu bir şekilde renklendirdik. Karakter animasyonlarımız ise tamamıyla, renklerine kadar eski usul hücre animasyonu. 3D çevre modeli bize kamera kullanımı açısından oldukça özgür ve gerçekçi bir ortam sundu. 2D geleneksel anime karakterlerimizleyse, filmin otantik dokusunu koruyabilmeyi hedefliyorduk. Çevrenin ve karakterlerin işleri ayrı ayrı ilerledi, en son da onları birbiriyle buluşturup bütün bir görüntü ortaya koyduk. Bu benim için tamamıyla deneysel ilerleyeceği belli olan, ekibe açıklamadan önceki gece uykumu kaçırmış yepyeni bir teknikti. Bu araştırmacı halimi yansıttığı için şimdilik beni en iyi ifade eden iş de Magus Baba diyebilirim.

 

Filmlerinizde size en önemli unsur nedir? Senaryo, müzik, karakter tasarımı seslendirme, görsel dünya, …?

Aslında animasyon üretim bandındaki her bir aşama bir öncekine, belki film üretiminin başka hiçbir tarzında göremeyeceğimiz kadar bağlı. Biri olmadan, diğerinin var olması sanki mümkün olmuyor. Ancak ilk aşama olan senaryonun bunların belki de en önemlisi olduğunu düşünüyorum. Çünkü animasyon filmlerinde doğaçlamaya yer yok. Aklınıza gelen anlık fikirleri iletmek isteyebileceğiniz işi üreten birimlerin her daim başında olmayabiliyorsunuz da. Ve yapılmış bir işi iptal edip yenilemek çok zaman alıyor, kaynak tüketiyor. İşin bitmesi için, en başta kurulan sıkı ve uyulması gereken bir plan olur animasyon yaparken. Ufak değişikliklere açıksa da, büyük yenilemelere pek iyi tepki vermiyor bu üretim bandı. Bu yüzden aslında, senaryonun animasyon üretimine uygun yazılmış olması çok önemli. Öykünün iyi olmasının yanında, senaryonun da çizgi dünyanın hayaliyle yazılmış olması işe çok şey katıyor. Senaryoyu üretim için eline ilk aşamada alan yönetmenin ve storyboard sanatçısının görsel dünyayı oluşturması, ondan iyi bir plan kurabilmesi için senaryonun kendisinin de teknik olarak iyi bir ürün olması önemli.

 

Filmlerinizde ekip arkadaşlarınız kimlerden oluşuyor?  Belirli isimlerle mi çalışıyorsunuz? Ekip arkadaşı seçimlerinizi neler etkiliyor?

Geçtiğimiz 2 yıl içinde yürüttüğüm ilk ortak projelerde, bölümden hangi arkadaşlarıma güvendiysem onlarla devam ediyorum diyebilirim. İnsanları iyi gözlemleyebildiğime inanıyorum, birine bakıp şu şunu çok iyi yapıyor ama buna ihtiyacı var diyip; “bu”na sahip bir başkasıyla onu eşleyip iş başına koymak oyun gibi geliyor bazen 🙂 Sonra birlikte gerçekten iyi çalıştıklarını görmek de ayrı bir keyifli. Yeni bir iş için de ekip kurarken, önceki çalışmalarda düzensizliğiyle bizi yarı yolda bırakmamış kim varsa ona yöneliyorum. Çünkü yetenek ayrı, ekip çalışması yapabilmek ayrı gibi. Üretmek zaten sancılı bir süreç, enerjisiyle ekibi düşürmeyecek ve işlerin aksamasına sebep olmayacak herkes kabulüm.

 

Kimler ya da neler size ilham veriyor? Favori, en sevdiğiniz animasyon filmler?

O kadar ucu açık bir soru ki! İlhamlarım o günkü ruh halime ve havanın derecesine göre bile değişebiliyor. Beni manevi dünyama bağlayan, gözümü yaşartan ve içimi dolduran her şeyi bir motivasyon kaynağı olarak görüp kağıda dökmeye çalışıyorum. Bu bazen gökyüzüne bakıp uçan bir kuşa takılmak oluyor, bazen dinlediğim bir müziğe kendimi kaptırıyorum. Ayrıca herkesin dünyada bir amaç uğruna bulunduğuna inandığımdan dolayı, toplumsal iyileşme derdini benimsemiş ve bu yolda güçlü adımlar atan kişileri takip etmeyi de seviyorum.

 

Tüm zamanların favori filmi ise benim için kesinlikle Ratatouille! Çocukken filmlerin henüz VCD oynatıcılarda izlendiği o günlerde elimde sınırlı sayıda film vardı ve ben onları döndürür dururdum. Ratatouille’yu haftada en az bir kere izlediğime eminim. Film yapmayı bilmeyen birinin, yalnızca bu filmi A’dan Z’ye inceleyerek -öykü anlatımından karakter tasarımına her şeyi- film yapmayı öğrenebileceğine inanıyorum. Bugün, ben ne zaman bir karar alsam, gözümün önüne filme dahil etmek istediğim bir görüntü gelse bir bakıyorum aslında o görüntünün bir benzeri fareli filmde de varmış! Tamamen bilinçdışı bir etkisi var bu filmin üstümde. Yeni filmlerden de Bad Guys’a bayılmıştım… Düşmeyen temposu ve şaibeli karakterleri beni çok cezbetti; izleyen herkesin kendinden bir şey bulabileceği gerçekçi tasarımları daha çok seviyorum sanırım. Tarz olarak da Klaus’u çok seviyorum, Spiderverseler ise zaten hepimizin dibini düşürdü.

 

Kadın olmanızın animasyon alanında size eksi ve artıları oldu mu? Olduysa neler?

Benim animasyona alanıyla ilk tanıştığım ve hala da haşır neşir olduğum ortam BAU’nun Çizgi Film ve Animasyon dünyası. Buraya da yönetimden kaynaklı müthiş bir barış, bir mutluluk havası hâkim. Bu yüzden hayır, henüz çok şükür bir ayrımcılığa maruz kalmadım. Hatta çalışma arkadaşlarım çoğunlukla kadın olduğundan birbirimizi sık sık kızlara özgü bir şekilde destekliyoruz bile 🙂 Dış dünya ise bu kadar yumuşak değil, biliyorum. Yaptığım işlerle kıymetimi kanıtlamaya devam ettiğim bir politika güdeceğim sanırım bu konuda.

 

Animasyon için gerekli gördüğünüz altyapı sinema mı, grafik tasarım mı? Ya da ne? Sizce animasyon eğitiminin olmazsa olmazları neler?

Kesinlikle sinema. Çünkü sinemanın zaten seyirci tarafından kabul görmüş, yeterliliğini defalarca kanıtlamış bir hikaye anlatma tarzı var. Sinemayı üretirken uygulanan adımların neredeyse hepsi bire bir animasyona da geçiş yapabilir, biz zaten kendimiz de sinemayız. Hikaye ve görüntülerin güzelliği esası live-action işler için de, animasyon için de geçerli. Onlarca yılın sinema arşivinden sinematografi birikimi edinip de bunu animasyona uygulamak, fizik kurallarının dışına rahatlıkla taşabilen bir dünyayla bu güzel görselleri birleştirmek beni çok heyecanlandıran bir nokta. Bir de işte hikaye, çünkü gerçekten anlatı net ve ilgi çekici olduktan sonra kalan eksikliklerin bir şekilde göz ardı edilebileceğini düşünüyorum. Aynı zamanda iyi hikaye, animasyonu üretenleri de motive ediyor.

 

Türkiye’de animasyon sektörü var mı? Sektör ya da ortamın geçmişi ve bugününü nasıl değerlendiriyorsunuz? Farklar ya da ilerleme oldu mu?

Animasyon sektörümüz elbette var. Paranın ve vizyonun biraz eksik olduğu bir sektör gibi, aslında vizyon sahibi insanların parayla buluşamadığı bir sektör de diyebilirim. Çünkü doğal olarak, maddi kaynak sahipleri onlara geri para kazandırması garanti işlere yatırım yapıyorlar gördüğüm kadarıyla. Bunlar da çoğunlukla çocuk dizileri, reklamlar, spotlar falan oluyor. Sinema sektöründeki yapımcı bolluğu bizde yok, bu da bağımsız işlerin çıkması önünde bir engele dönüşüyor. Sektörü geçmişiyle kıyaslayacak kadar olaylara hakim değilim, ama bugünlerde kıymetinin daha çok bilindiğine eminim. Potansiyeli farklı kaynaklar tarafından yeni yeni fark ediliyor sanırım, animasyon işine girmek isteyen pek çok şirket duydum geçtiğimiz birkaç ayda.

 

Türkiye ve dünyada animasyon geleceğinde neler bekliyorsunuz?

Türkiye’de uzun metraj filmlerin düzenli olarak vizyona girdiği ve her yaştan insanın onları izlemek için yarışacağı bir düzenin hayalini kuruyorum diyebilirim. Yani animasyonun çocuk işlerinden öte bir noktalara dokunabildiği bir hayat çok güzel olurdu. Dünyada ise, Disney’in mesela sırf yapabildiği için aşırı realistik görüntüler renderlamaya başlamasından rahatsızım, bundan vazgeçerler umarım 😂 Dünya çapında festivallerde görünürlüğümüzün daha da artmasını da ayrıca ümit ediyorum.